Gelişmeleri anlamaya yarayacak bazı temel ilkeler
“Bir olayı n failini *bulmak için öncelikle 'Bu olay kimin işine yarıyor?' sorusunu sormak gerekir” anlamına gelen ilkeyi kimi bana mal eder, kimi de hayatının önemli bölümünü istihbaratçı olarak geçirmiş Prof. Mahir Kaynak’a…
Karışıklığın sebebini açıklayayım: İstihbaratçı kimliği deşifre edildikten sonraki uzun yıllarını köşesinde geçirmeyi yeğlemiş olan Prof. Kaynak’ı kapsamlı bir mülakatta ilk ben konuşturmuştum. Güncel konuları değerlendirip yorumlamakta işe yarayan tespit o mülakattan…
Bir başka tespit: Yabancı polisiye dizilerde, cürümler araştırılırken, olayların cinayete kadar varan gelişiminde bir dizi tesadüfe benzeyen ayrıntılarla karşılaşılınca, polis şefinin “Hayır, ben tesadüflere inanmam” dediği işitilir.
Tesadüflere inanmayanlar arasında ben de varım.
Canilerin işlediği cinayetten bir çıkarı bulunmayanı veya olaylar dizininin tesadüflerle örülmüşü yok mudur? Herhalde vardır. Ancak yine de, özellikle uluslararası arenada meydana gelen veya gelmekte olan tuhaflıkları tahlilde sorun yaşanılıyorsa, bu iki temel ilkeyi akılda bulundurun derim…
Uluslararası olayları yorumlamakta bana ışık tutan eserler, yabancı istihbarat örgütlerinde görev yaparken yaşadıkları ve yaşattıklarını sonradan anılaştıran ajanlara aittir.
Dilimize 'Devletler Oyunu: Bir CIA Ajanının Anıları' adıyla çevrilen (Nehir Yayınları, 1985) 'The Game of Nations' kitabının yazarı Miles Copeland 1940’lardan başlayıp 20 yıla yakın çevremizdeki ülkelerde görev yapmış bir CIA ajanıdır. Suriye ve Mısır’da o dönemin devlet adamlarıyla iç içe yaşadıklarını bütün çıplaklığıyla anlatır anılarında…
Kermit Roosevelt de CIA ajanı olarak bulunduğu bölgemizde bayağı faal günler geçirmiştir. 1951’den başlayarak üç yıl kadar İstanbul’da istasyon şefliği görevini üstlenmiştir ama ayak izlerini esas İran’da bırakmıştır. Soyadı sebebiyle Şah’tan ve çevresinden büyük ilgi görmüştür. Bir ABD başkanının oğludur çünkü. Onun ‘Countercoup: The Struggle for the Control of Iran’ adını taşıyan anıları da ‘Karşı Darbe’ adıyla dilimize çevrilmiştir (Nehir Yayınları, 1979).
Copeland Suriye ve Mısır’da, Roosevelt ise İran’da CIA adına darbeler planlamış ve hayata geçirmiştir.
Bir yazımda “Darbelerin el kitabı” olduğundan söz etmiştim de, dönemin önemli bir ismi, yazarını öğrenmek istediğinde, ona Türkçesi de bulunan Copeland ile Roosevelt’in anılarını okumasını tavsiye etmiştim.
Konuyu daha yakınlarda ele alanlardan biri, beş yılı aşkın süreyle ülkemizde New York Times gazetesini temsil etmiş olan Stephen Kinzer’dir.
Ülkemizle ilgili ‘Hilal ve Yıldız‘ (Crescent & Star) kitabı da önemlidir ama ABD’de bir dönem ipleri elinde tutmuş iki kardeşi anlattığı ‘The Brothers’ (Biraderler) kitabında ilginç olaylardan söz eder.
Eski bir yazımdan bir bölümü, kendimi tekrarlama pahasına, buraya aktarayım:
“Kinzer’den (s. 211) okuyalım: “Allen Dulles istihbarat servisini kurması için, cebine üç milyon dolar koyarak, Kermit’i Nasır’a gönderir. Amaç, Arap milliyetçiliğini Amerikan amaçlarına uyumlu hale getirmektir. Amerikan askerleriyle CIA uzmanları Mısır’a gelir, güvenliği sağlamlaştırmak amacıyla 20 milyon dolarlık askeri yardım teklif ederler... Mısır’ın ‘hayal projesi’ olan Asvan Baraj’ını finanse etme sözü de verir ABD…”
Parayı alır Nasır, ama ilkelerinden vazgeçmez... Mısır’ın Washington büyükelçisi Ahmed Hussein, Foster ve Allen Dulles biraderlerin kendilerine karşı çıkan yabancı liderleri yok edecek gücü olduğunu hatırlatır… ‘Guatemala’yı hatırlayın’ der... Kısa süre önce Guatemala’da CIA destekli bir darbe gerçekleşmiştir...
Nasır Sovyetler ile yakınlaşacağı sinyalleri vermeye başlar.
Foster Dulles bunu ‘ahlâksız şantaj’ olarak görür.
Nasır blöf yapmaktadır ona göre ve Sovyetler’in satabileceği veya hediye edebileceği öyle ahım şahım silâhı da yoktur zaten...
Mısır’ın Sovyet etkisi altına girme süreci böyle başlar: ABD, sırf Nasır üzerinde baskı oluşturmak için, Asvan Baraj’ına yardım teklifini geri çeker... Silâh yardımı taleplerini geri çevirir... Aramalarını cevapsız bırakır... Verdiği sözleri yerine getirmez...
Büyükelçi Hussein’in ‘Lütfen yapmayın, Sovyetler’in barajla ilgili teklifi cebimde’ yakarışına, Foster Dulles, ‘Madem parayı buldunuz, bize ihtiyacınız yok; yapın bakalım’ cevabını verir...
Nasır İngiliz-Fransız konsorsiyumu olan Süveyş Kanalı’nı millileştirir…
Ve savaş çıkar (1956)...















Ortadoğu ve sınırlarımızdaki gelişmelerin kaynağını ve kimin işine yaradığını, yarayacağını öngörmek için dışişleri uzmanı ve kahin olmaya gerek yoktur. Araplar ve Müslümanlar kaybedecek, bilim ve ilimle ilgilenenler birilerinin kendilerine başhedildiğini sandığı Dünya'yı bildiklerince düzenleyeceklerdir. Ve bu en doğal haklarıdır.
Yanıtla (0) (0)Müslümanların sonu, adeta görmüş gibi,
Yanıtla (0) (0)Kahin gibi konuşur günaha girmiş gibi,
Belki gördüğün o son, ufuktaki başlangıç
Kafir gibi konuşma dininden çıkmış gibi!
**
Baktım tüm eski dostlar, buluşmuş bu diyarda,
Biri yerli müslüman, aklı fikri dışarda,
Hemen herşey izafi, "kefere" de insandır,
Bazısı "şer"de sabit, bazıları hayırda.....
El oğlu cebine üç milyon dolar koyar.. $20 milyon askeri yardım teklif eder...
Yanıtla (1) (1)Paraları alır Nasır
Kazık attığını sanır
Ahlaksızlıkla suçlanır
Nasır Ruslara yanaşır
..
-Bütün bunlar Sovyetler dönemi kadar demode. Ne ruslar-ne de yankiler insanlıkta olgunlaştı. Ancak müslümanlar&sözde müslümanlar kavga halinde. Onlar da olgunlaşamadı! Akıllanamadı! Rahmetlinin vizyon hatalarıyla gelişemedi!
Sonuçta, her halukarda, çıkarı olan & malı götüren kimmiş. El cevap! "Netanyahu"diler!
Üstad Fehmi Koru da İbrahim Kalın'ın HTŞ lideri Colani ile birlikte ve emevi camiinde namaz görüntülerini sıkıntılı bulanlardan.
Yanıtla (2) (0)Ben muhtemel sıkıntıları bertaraf etmek için Trump ile netanyahu'yu da alıp camiye beraber gitmelerini önerdim ama sakalım olmadığı için kimse ciddiye almadı:)))
ABD dış işleri bakanlığı: Erdoğan'la görüşmemizde;
Yanıtla (0) (0)-turkiye ile beraber Suriye'de tüm sivillerin haklarına saygılı, uluslararası hukuka uyan ve hesap verebilir bir yönetim inşa etme.
-suriyeli sığınmacıların korunmasına devam edilmesi gerektiği.
- IŞİD'le mücadele koalisyonunun suriyede devamı gibi konuları konuştuk.
Erdoğan: "kalmak isteyen sığınmacıların başımızın üstünde yeri var"
Hakan fidan: "IŞİD, PKK gibi terör örgütlerini Suriye'de barındırmama ve...." Gibi konuları konuştuk.
İngilizlerin yüzyıllardır sürdürdüğü böl-yönet politikası etkisini yitirirken, Müslüman coğrafyanın kendi kaderini tayin etme iradesi güçleniyor demek istiyorum.
Yanıtla (6) (7)İngilizlerin kurgusal dengelerinin değiştiğini ve Müslümanların kendi değerleri üzerinden yeniden tarih sahnesine çıkabileceğini işaret ettiğini kabul ediyorum
İnşaallah sayın sever inşaallah. Dua niyetine geçsin. Zaten bütün istediğimiz de bu.
Yanıtla (1) (0)Gene de siz nasıl gerçekleşebileceğini iyi bildiğiniz duaları edin. Nasıl olacağını bilmeden edilen dualar yerine ulaşmaz.
Yanıtla (3) (0)Çok istiyorum da ne istediğimi niye istediğimi de bilmiyorum Allah'ım, ama gene de istiyorum diye dua olmaz:)
Hıristiyanlardan birkaç yüzyıl geri kalmış müslüman dünyası nereye kadar gider, ne konuşabilir ki. Davut ile Golyat`in hikayesi gibi bir şey. Savaş zamanlari gibi millet yoksulluk ve safalet içinde. Gelir adil paylaşılmıyor, bütçe delik deşik. Bak Asgari ücret belirleyenler, "öngörülen enflasyona" göre zam yaparız diyor. Ahlaksızlıktır. Azınlık bir nufus güzel yaşıyor, onlar her devir vardı zaten. Kukla müslüman terör örgütlerini görüp, kahraman müslümanlar ayağa kalkiyor sanmanız çok çocuksu.
Yanıtla (6) (0)Türkiye’nin “fiilen komşusu” haline geldiğini gören İsrail, panik vaziyette Suriye’ye saldırdı.
Yanıtla (1) (1)Sıranın “kendilerinde olduğunu” pekâlâ biliyorlar!
Şimdiden, dünya tarihine not düşelim!
Yaşayan herkes; Siyonist terör devleti İsrail’in; hem Gazze’deki soykırımının hem de Yeni Suriye’ye saldırılarının bedelini; “Pek dramatik bir şekilde” ödeyeceğine tanık olacaktır!
En azından şunu biliyorum.Siyonistler çuvalladı.Türkiye, israil ile arasına tampon oluşturdu.israil bizden önce gerçekten vatanlarını korumak isteyen özgür suriyeyi geçmek zorunda arzı mevud için.Artık ülkem daha güvende.
Yanıtla (1) (5)NATO dağıldıktan sonrası için söylüyorsunuz galiba. NATO ülkesi Türkiye'ye ne İsrail ne de bir başkası saldırmaya cesaret edemez çünkü.
Yanıtla (0) (0)NATO dağılırsa da bırakın Türkiye'nin güvenliğini ne İngiltere ne de Amerika güvende olabilir!
Tam ilkokul çocuğu cevabı..
Yanıtla (0) (1)Türkiye'ye ne İsrail ne de bir başkası saldırmaya cesaret edemez.
gerçekleri üniversiteli olduğunda anlarsın.
şuan türkiyenin yaptığını ilkokul seviyesi anlayamaz tabi...
Yazı, sonucu bağlanmadan birden bitmiş veya bize mı öyle geldi , anlamadım?
Yanıtla (3) (0)Neticeten , güçlü ülkeler zayıf ülkelerde istedikleri gibi at oynatıyorlar, iyi de atların oynadığı bu ülkelerin elleri armut mu topluyor ! ?
Bunu Putin de söylüyordur, söylemiştir. Mesela; IŞİDle mücadele adlı oyun sahneye konunca cihatçı gruplar idlibe toplandı. Putin Astana sürecini başlatarak Erdoğan'a cihatçı grupları idlibten tahliye görevini verdi ve Erdoğan bu görevi üstlenmesine rağmen tahliyeyi gerçekleştirmemekle suçlandı. Ama sonra Erdoğan defalarca putinle görüştü. Sonra ne oldu. İdlibdeki cihatçı gruplar şam'a kadar gidip Esad'ı devirdi. Putin'in en son sitemi neydi dersiniz:)))
Yanıtla (2) (0)Sayın yazar "Copeland Suriye ve Mısır’da, Roosevelt ise İran’da CIA adına darbeler planlamış ve hayata geçirmiştir" demiş.
Yanıtla (1) (0)Hangi ülkeydi hatırlayamadım şimdi ama bir de İngiliz ajan Richard Moore'un planlayıp gerçekleştirdiği bir darbe var. Bu başarısından dolayı da MI6'nın başına getirildi kendisi.
Türkiye'siz oyun, Türkiye'siz saha, Türkiye'siz masa yok.
Yanıtla (2) (12)Herhalde Ankara dışında ikinci bir başkent yoktur diplomatik ziyaret trafiğinin kavşak noktası olabilecek.
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken derken Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Ankara yolunu tutanlar arasında.
Onlar ya talimat verir, ya akıl verir ya da para teklif eder ve istediğini de alır. Bu hiç sekmez. Son yıllarda esip, gürleyip sonra çark edilen olayları yazsak buraya sığmaz. Ama şurası bir gerçek burası gel-geç kapısı parayı veren geçer ve burayı da kendi kontrolünde bir“kapı görevlisi” bırakmaksızın tutmazlar
Yanıtla (8) (1)Uretim gücün ve sermayen kadar bu Dunyada yer kaplarsin..Bir tarafta yerli sermaye zayifligi ve modern,üstün silah sanayisi üretimi muhtacligi olacak diğer tarafta dış diplomasi üstünlüğü olacak bu imkansız..Misal:Mahallede uretim gücü ve kuvvetli sermayesi olan ile zayıf,güçsüz aynı TERAZİDE TARTILMAZ...evet,,gelişiyoruz..ama cook yolumuz var daha..Suriye konusunda ekonomik alanların pkk işgalinden kurtarmak birinci öncelik olmalı..sonrası daha kolay olacaktır .inşaallah
Yanıtla (3) (1)Anlayanlar anlamayanlara anlatsin bi zahmet.
Yanıtla (3) (0)Mazlum Abdi'nin de sonu Esad'dan farklı olmaz. Mazlum Abdi, sırtını ABD'ye dayayarak, İsrail'e güvenerek Türkiye'ye karşı meydan okumaya devam ederse sonu hüsranla sonuçlanacak, o da Esad gibi sığınacak bir ülke arayacak. Yalnız Mazlum Abdi'yi ne ABD alır ne İsrail; Rusya ve İran'a da sığınması çok zor. Mazlum Abdi ancak Kandil'e kaçabilir ki, geldiği yeri ortaya koyması bakımından isabetli olur.
Yanıtla (4) (5)mahir kaynak tan bahsetmişsiniz.ria etsem bir de küresel sermaye konusunda mahir kayanakın idiasını degerlendirirseniz sevinirim
Yanıtla (3) (1)Her meseleyi itikat dairesi kurallarına göre değerlendirmek isteyen, gerçeklik aleminin ve aklı dışlayan bir tavırdan bu ince planları anlayıp, yorumlayacak ve uygun tepki geliştirecek bir akıl çıkmaz. Geçmişin ruhunu çağıranlardan adil ve akli bir yönetim ve tavırda çıkmaz...
Yanıtla (1) (2)varsayalım ki Türkiye, o üzerinde çok konuşulan, çok tartışılan S-400 bataryalarını Golan Tepeleri'nden gelecek düşman hava unsurlarına karşı kullanmak üzere yeni Suriye yönetimine verse ve/veya kendi geliştirdiği benzer sistemleri de. Bir İsrail uçağının S-400'ler vasıtasıyla düşürülmesi ne muhteşem bir ironik ve ikonik görüntü oluşturur, düşünsenize. Bunun üstüne bir de Suriye hava sahasının Türk hava unsurlarına açıldığını da koyduğumuzda. Siz o zaman seyreyleyin cümbüşü.
Yanıtla (3) (2)"Gemliğe doğru
Yanıtla (1) (0)Denizi göreceksin;
Sakın şaşırma."
Orhan Veli'nin apaçık gerçeği 3 mısrayla resmetmesi çok şaşırtıcı ve göz açıcı.
"Ve savaş çıkar" sözü Orhan Veli'nin şiirini çağrışım yaptı. Bu sözün anlatmak istediği gerçek nedir?
Taa işin başında sen git ciddi ciddi anlaşma yap. Sonra iktidarı sana gümüş tepsi üzerinde hediye olarak versinler. Ama yıllar geçtikçe anlaşmaya yavaş yavaş dirsek çevir. Bir de bakmışsın etrafın ateş çemberi. Ateşin senin ocağına düşme ihtimali var mı?
Müslüman bir halk'a, tek parti diktatörlükleri ve Şeflik sistemleri, askerî yönetimler ve sayılarını ve tarihlerini bile unuttuğumuz askerî darbeler sırasında neler yapıldığını, idrak sahipleri elbette biliyor, ama, sırf, her şey tamamen kopmasın diyerek, görmezlikten, bilmezlikten geliniyor..
Yanıtla (3) (1)yazı cok guzel, cok sey anlatıyor. emperyalızmın cıkarına dokunursan kendını savasta bulursun
Yanıtla (3) (0)Yazı, sonucu bağlanmadan birden bitmiş veya bize mı öyle geldi , anlamadım?
Yanıtla (8) (0)Neticeten , güçlü ülkeler zayıf ülkelerde istedikleri gibi at oynatıyorlar, iyi de atların oynadığı bu ülkelerin elleri armut mu topluyor ! ?
yazının sonunda savaş çıkıyor anla işte
Yanıtla (2) (0)ve savaş çıkar !!! Allah muhafaza
Yanıtla (1) (0)